29 Nisan 2011

Analiz Arası

Ağlamamıştım da o kadar gözyaşı nereme kaçmıştı. Gayet sağlıklı bir bireydim, en azından dahiliye raporları nazarında. Uzun uzun düşündüm; tane hesabına geçmek üzereydim ki, gözyaşlarımın izini buldum. Meğer bunca zaman, onları neremden çıkartacağımı bilmediğimden; koyvermeyip bilimum yerlerimden vahde-i vücud eyletmiştim. Göz pınarlarımın aynada yaratacağı etki hoşuna gitmeyince; ter-kıl-tüy kökü besleme, plastik kaplarda üre-ürik yerine protein rastlanacağı bir duruma geçiş yapmıştım.
Bunu keşfetmemle, ışığa doğru yürüdüm. Merdivenleri yavaş yavaş çıkıyordum; "ağır ağır çıkacaksın merdivenleri" diyenlere arka tarafım dönüktü. Yanlış anlamaya gerek yok, merdivenleri çıkarken kaidem kütüphanye dönüktü ve gözlerim tepkisizce ışıkta yürüyordu. Sonra ışığı kağatıp, kapıyı çektim; malum, elektrik faturası fazla geliyordu. Hâlâ hayatımın faturalarının üzerinde harfli sayılı kodlar ve hiçbir gözün 'yiyosa görme' lafı altında kalamayacağından kabul edip, nüfus cüzdanında yazan adın beyanatında bulunulduğu zamanlardaydım. Aslında ve belki ve Hollywood amcayla, William Hanne'nın ruhu şad olsun ki bu sayılar kodlarla bezeli sınav kağıtları hayatımı boka çevrimekten daha fazlası olabilirdi. Bir ajan aşk mektubu, bir secret service öğle yemeği menüsü, Clinton'ın sevgili sevdiceğinin kaç beden takke giydiğinin şifrelenmiş metni..
Kimbilir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder